5 Mart 2012 Pazartesi

Netlik ayarı - Ali Mert (Express)

Express, 126, Mart 2012


Teori gridir, biliyorsunuz. Yaşam ağacı işe yemyeşildir, malum. İkisini de kıpkızıl yapmaya çalışanların dünyasında, şairlerden alınmış bu tür “özlü ifadeler”in cuk oturduğu dönemler vardır. Lenin de, yaşama, sokağa ve eyleme işaret etmekte olduğu bir dönemde, Goethe’den bu dizeleri alıntılamış işte. İyi yapmış. Aklımızda yankılanıp duruyor böylece; “teorinin içinden çıkamadığımızda” ya da “ah keşke sokağın dönemi gelse” diye düşündüğümüzde…

“Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler” var bir de! Ece Ayhan’ın bu ünlü dizesi de, solcularımızın “sevgililer günü” gibi özel günlerdeki kurtarıcılarından biri, malum. O halde, tek bir güne özel kalmasın, bütün bir hayata yayılsın diyelim onun için de!..

Erkin Özalp, Yordam Kitap’tan Şubat 2012’de çıkan çalışmasının adını “Teorisyeniniz devrimciydi” koyarken aklına “mor külhani” gelmiş midir, bilmiyorum. Nâzım’ın akla gelmiş olma ihtimali daha yüksek sanki: “Sevdalınız komünisttir” tabii ki… Ancak kitabın adını okuyunca yahut hatırlayınca, benim aklıma nedense Ece Ayhan geliyor ve sonuna otomatikman “… bir düşünün abiler” getiriyorum. Biraz daha düşününce, ayrımcılık yapmamak adına, en sona bir de “ablalar” getiriyorum…

Teorisyeniniz devrimcidir; bir düşünün abiler ve ablalar: “Kapital, kapitalist üretim tarzının işleyiş yasalarını ve bunların kaçınılmaz sonuçlarını tarif ederken, kapitalizmin reformlar yoluyla toplumsal çıkarlara uygun bir düzen haline getirilemeyeceğini de açıklığa kavuşturmuştu.” (s. 12)

Devrimcidir; bir düşünün: “Marksizm yeni bir felsefe, yeni bir Fransız sosyalizmi ya da yeni bir siyasal iktisat değil, işçi sınıfı devriminin teorisidir. Bu teorinin gücü de eksikliği de, güncelliği de tarihsel sınırlılığı da, işçi sınıfı devriminin teorisi olmasından kaynaklanır.” (s.22)

Bir düşünün: “Marksistler, beklemedikleri gelişmelerle karşılaştıklarında, bunları reddetmek ya da gözlerini kapatmak yerine, işçi sınıfı devrimi açısından ne tür yeni olanakların ve sorunların ortaya çıktığını anlamaya ve bu gelişmelerden yararlanarak devrimci mücadeleye güç kazandırmaya çalışır (ya da çalışmalı).” (s. 47)

Düşünün: Başlık Ece Ayhan’ı ve Nâzım’ı akla getiriyor ama içerik Goethe’ye doğru yol alıyor anlayacağınız. Daha doğrusu, devrimci teorinin hayatla nasıl hemhal olabileceğine…

Daha düşünecek çok şey var. Ama teorisyeniniz devrimci olduğuna göre, en başta da devrimi, teorinin hayatla içiçeliğini düşünmeniz gerekmez mi zaten?

Erkin Özalp öyle yapmış. “Teorisyeninin devrimciliği” ile birlikte “Türkiye devriminin olanakları”nı düşünmüş. İlki için Manifesto’dan girmiş Fransız üçlemesine de uğradıktan sonra Kapital’den çıkmış; ikincisi için “yeni bir aydınlık çağın habercisi internet”le başlamış “occupy-işgal” eylemlerine de uğradıktan sonra “seçim ve halk ayaklanması” tartışmalarıyla çıkmış. Araya, “küçük burjuvazi” ya da “orta sınıflar”ın kapsamından, Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist ülkelerde yaşanan deneyimlerin artıları ve eksilerine varıncaya kadar başka tartışmalar da karışmış.

Gerçekten de çok geniş bir alan. Yine de çok sade ve özlü bir biçimde ele alıp, güncel ve somut başlıklarla, soru ve sorunlarla birlikte irdelediği için, Özalp’in iyice nüfuz ettiği bir alan olmuş.

Marx’a ve marksizme dair bilhassa yeni yayınlanan kuramsal kitaplarda “açıklık” artık sık rastladığımız bir özellik değil. Açık, sarih, somut, örnekleyici, özlü, sade, duru… adını ne koyarsanız koyun, “net” bir anlatım tarzı var Özalp’in. Bu da “nüfuz”u daha güçlü kılmış.

Bir yandan Kapital’in herkese karmaşık yahut “griymiş” gibi gelen dünyası ve onu sadeleştirerek, bugünkü krizleri anlama çabamızın bir parçası haline getirerek anlatma ihtiyacı, diğer yanda “seçimlerde kazanacağı mevzilerle halkın çıkarlarına dayalı bir yönetim tarzının somut örneklerini yaratması ve bu yolla zenginlerin egemenliğine son verme mücadelesini güçlendirmesi” gereken bir Türkiye solu tartışması ve “gerçekçi hedefler uğruna mücadele hedefiyle somut bazı kazanımlar elde etme” ihtiyacı…

Teorisyeniniz devrimciydi ve devrimcidir abiler ve ablalar; tüm bu alanlara - tıpkı Özalp gibi - bir kez daha devrimin merceğinden bakmalı…

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder