7 Haziran 2012 Perşembe

Marjinalizm mi değiştirme iddiası mı? - Ergun Çağlayan

Başlığında “21. yüzyıl” geçen, sola “yenilenme” çağrısı yapan bir kitap daha! Ama bu kez kimliğini “ortodoks” gibi sıfatlarla niteleyip yenilenme çağrılarına gülümseyenlerin bile ciddiye alması gereken bir kalemden: Yirmi yılı aşkın süreden beri marksizm, ideoloji ve sosyalizm üzerine makaleler yazan, Karl Marx’ın kitaplarını Türkçeye çeviren ve sol akademilerde marksizm dersleri veren Erkin Özalp’ten.

Aydın, bazı şeyleri bilmenin, insanlığın durumu ve geleceği konusunda fikir sahibi olmanın “ayrıcalığını” ya da “keyfini” değil, yükünü, sorumluluğunu ve çağırdığı görevleri hissetmelidir. Herzen’den beridir bu açıdan bazı aydınlar ve aydın kuşakları bu sıfatı daha güzel taşıdı. Bugün, devrimci militan ve solcu aydın sözcük çiftlerini birbiri yerine kullanma gücünü yeniden hissetmemizin günüdür. 

Yetinmeye ve kabullenmeye reddiye
Türkiye solunun son 30 yıllık tarihi, bu açıdan ciddi bir çelişki barındırıyor. Büyük fedakarlıklar ve insanüstü çabaların bir bileşimi olan birçok siyasi çalışmanın her biri, son kertede bir tür marjinalizmin sınırları içine hapsedildi ve kesintili çırpınışlar görüntüsüne büründü. Halkı kaderini değiştirmeye çağıran solcu militan, inançlı, inatçı ama sayıca az ve kupkuru kaldı. Çoğunlukla günceli kavrayamamakla, hayalcilikle suçlandı.
Kuşkusuz düzenin ideolojik araçları, hitap kanallarının tıkanması sürecinin baş sorumlusudur. Ama tek sorumlusu değildir; sömürenlerin düzeni, sonuçta sömürenleri kollarken esas işlevini yerine getirmektedir. Diğer yandan bu 30 yılın sonuna doğru Türkiye Sol Hareketi kapalı kanalları kanıksamış ve hakim psikolojisi “böyle idare ediyoruz işte” haline gelmiştir. Yetinmek, kabullenmek, bırakın devrimciliği, aydın olmanın zıddıdır.
Biz, bu dönemin tümünde yaşamış, onyıllarca direnmek, doğruda durmaya çalışmak ama marjinalizmi kanıksamak olarak özetlenebilecek bu büyük çelişkinin taşıyıcısı bir ara kuşağın insanlarıyız. Ve dünyamızın son otuz yılda yönetildiği gibi yönetilemeyeceğinin ilk sinyallerinin alındığı bir dönemde, inancın ve umudun, sadece doğruda durmak için değil, örgüt-kitle bağlarına yeniden kavuşmak için de tazelenmesi gerektiğini düşünen bir kuşak haline gelmek zorundayız.

Nereden Başlamalı?
Erkin Özalp çok basit ve çok etkili bir noktadan başlıyor - evet birisi başlamalıydı! Tazelenme için ilk ve en önemli kaynak Karl Marx’tır. Yazar, solcu aydının bu hengâmede unutmaya yüz tuttuğu umudun ve iyimserliğin en önemli ve başlangıç adresini bilincimize yeniden kazımayı saygın bir görev olarak bellemiş. Marksizmin tartışılması için etkili bir yöntemle karşı karşıyayız: Bize marksizmin sınırlarını gösteriyor; bir iktisat teorisi, felsefi disiplin ya da kapitalizmin bütünsel analizi değil, kapitalizmin nasıl devrileceğinin teorisi olduğu iddiasını serimliyor. Devrimciliğin marksizmin oluşumunda, genetiğinde çakılı olduğunu ispatlıyor. Kitap, günümüz dünyasında kapitalizmle daha etkili mücadele biçimleri ararken marksizmden nasıl güç alınabileceğinin; devrimci ve umutlu kalmanın bir kılavuzu olarak şekilleniyor.
Türkiye’deki dönüşüm, kapitalist üretim ilişkilerinin dünyanın birçok noktasında olduğu gibi “hakim olma” durumunun çok ötesine geçip gündelik hayatın hemen her noktasını hızla yeniden kurması, şirazesinden çıkması ve insani değerlerden büsbütün uzaklaşması ölçüsünde, “anlık” müdahaleleri de güçleştiriyor veya etkisizleştiriyor. Peki bu olan bitenler, “kendi mezar kazıcılarını” çağırdığı halde, solcuları, sosyalistleri ayaklarını sağlam bastıklarını ele güne göstermeye davet ettiği halde; biz niye bu kadere razı oluyoruz? Bu kitap sayesinde bir kez daha anlıyoruz ki, bunu doğru dürüst tartışmıyoruz bile.

Ne yapmalı?
19. yüzyıl devrimleri karşısında marksizmin tutumunun ve şekillenmesinin anlatıldığı ilk dört bölümü, beşinci bölümde yer alan etkili bir Kapital okuma kılavuzu takip ediyor. Özet yerine kılavuz demem kasıtlı: Ben bu bölümü Kapital okumaya ve yeniden okumaya güçlü bir çağrı olarak anlamlandırdım. Altıncı bölüm, Ekim Devrimi ve Sovyetler deneyiminin bugünün devrimcisi için neresinden tutulunca anlamlı olabileceğini tartışıyor. Son iki bölümde ise, anlatılan marksizm ve devrimcilikten hareketle bugün neler yapılabileceği tartışılıyor.
Kitabın kurgusu ve sağlam temeli, sonda tartışılan önerilerin “fantezi” denilerek görmezden gelinmesini imkansız hale getiriyor ve önemli kapılar açıyor. Açılan bu kapılar, bizi, son dönemde on yıl öncesine göre hızla canlanan birlikte mücadele edilebilecek hedefler saptama, ortak eylemlilik, seçim platformu gibi niyetlere, samimiyet, süreklilik ve toplumsal-tarihsel referans ölçütlerine götürebilir.
Erkin’in bir çırpıda okunuveren, ama çoklarımız için kolay yenilir yutulur olmayan metninde yapmakta olduğu, “kitapta yazan”la hayatta gerçekleşenler arasında daha sağlam bağlantılar kurma ve tartışma çağrısını yanıtlamak gerekmiyor mu? Marjinalizmi değil, devrimciliğin doğru kaldıraçlarla tarihi değiştirme iddiasını ilke edinmemiz ve bir kez daha ispatlamamız gerekmiyor mu?

(Şubat 2012'de yazılmış, kısaltılmış haliyle Cumhuriyet Kitap'ın 8 Mayıs 2012 tarihli sayısında yayımlanmıştır.)

Yazının konusunu oluşturan kitap: Teorisyeniniz Devrimciydi (21. Yüzyılda Marksizm ve Sosyalizm)

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder