1 Mart 2012 Perşembe

'Teorisyeniniz Devrimciydi' - Volkan Alıcı (sendika.org)

(19 Şubat 2012)

“Teorisyeniniz Devrimciydi”, Marx’ın dillerden düşmediği bu dönemde, onun öncelikle “devrimci” olduğunu vurguluyor. Kapitalizmin süregelen bunalımının ortaya çıkardığı toplumsal hareketler, yeni mücadele olanakları, “Nasıl iktidar olunur?” sorusunun yanıtları kitabın gündemleri arasında.


Bugün dikkatlerimiz her ne kadar AKP-Cemaat koalisyonundaki çatışma gündemine kilitlenmiş olsa da, dünya kapitalizminin süregelen bunalımının sonuçları gözlerden ırak tutulabilecek gibi değil. Yunanistan’daki yıkıcı krizin, emperyalist baronların dayattığı saldırı programıyla işçi sınıfına ve yoksul milyonlara fatura edilmek istenmesi… ABD’de yüz binleri eyleme geçiren ve her türlü bastırma harekâtına karşı inatla sürdürülen “Wall Street’i İşgal Et Hareketi”… Sosyal adaletsizliğe karşı Avrupa’nın birçok ülkesinde yükselişe geçen emek hareketi…

Kapitalizmin daha çok sorgulandığı, Marx’ın adının dillere dolandığı bir süreç yaşanıyor bir süredir. Erkin Özalp, yeni kitabıyla tam da bu zamanda önemli bir iş yapıyor: Hem kapitalizmi sorgulayan bu hareketlerin Marksizm’den neler öğrenebileceğini hem de Marksistlerin bu hareketlerden neler öğrenebileceğini tartışıyor. Fakat tartışmaya başlamadan önce yolu temizlemek gerektiğini düşünüyor olmalı ki, temel bir nokta üzerinde anlaşmaya varmak istiyor. Diyor ki: “Marx’ın her şeyden önce bir devrimci olduğu, pek çokları tarafından unutuldu. Oysa kapitalizmle mücadele etmeye çalışanların en fazla ihtiyaç duyduğu şeylerden biri, devrimci Marx.”

Yazar, bu nedenle, “Marx nasıl devrimci oldu?” sorusuyla başlıyor tartışmaya. Marx’ın yaşamının ve eylem içinde oluşturduğu kuramının tarihsel dönüm noktalarını inceliyor; sonunda, onun için her türlü faaliyetin, işçi sınıfı devrimi için yürütülen mücadeleye katkıda bulunduğu ölçüde anlamlı olduğunu ileri sürüyor.

Kitap, bu tezden sonra, birbiriyle sıkı sıkıya bağlantılı temel teorik konuların incelendiği bir ‘başvuru kaynağı’na dönüşüyor. Yazar, “İşçi sınıfı (her zaman) devrimci midir?” diye soruyor ve “bugün kapitalist ülkelerin büyük bölümünde toplumun çoğunluğunu oluşturan işçilerin ‘olağan’ dönemlerde devrimci bir sınıf olarak hareket etmelerinin neden mümkün olmadığını” tartışıyor, örneğin. Ardından Marx’ın ilk devrim modelini ve Avrupa’da devrimci mücadele deneyimlerinden hareketle bu modelde yaptığı değişiklikleri ele alıyor; 21. yüzyılda devrim mücadelesi yürütenler açısından 1789 Fransız Devrimi ve 1871 Paris Komünü’nden çıkarılacak dersleri inceliyor.

Burada kitabın özgün bir yanını da belirtmemiz gerek: Teorisyeniniz Devrimciydi, Marksizm’i öğrenmeye yeni başlayanlar için bir kılavuz niteliğinde aynı zamanda. Sınıf bilinci, küçük burjuvazi, proletarya diktatörlüğü, feodalizmden kapitalizme geçiş, devrim gibi birçok temel kavram ve olgu, her okurun anlayabileceği açıklıkta anlatılıyor kitapta. Özellikle, Kapital’in güncel gelişmelerle bağlantılı kısa özetini içeren “Das Kapital ne anlatıyor?” bölümünde bu ‘anlaşılırlık’, konuya hâkim olmayan okur için çok işe yarıyor!

“Kılavuz” dedik ama çalışmanın esas amacı bu değil tabii ki… Özalp, amacını şöyle açıklıyor: “21. yüzyılda, Marx’ın öngördüğü gibi kitlelerin eseri olacak ve insanların kendi kendilerini yönetmelerini sağlayacak olan devrimlerin yolunun nasıl açılabileceği tartışmasına katkıda bulunmayı hedefliyorum. Bu tartışmanın merkezinde, somut ve gerçekçi mücadele hedeflerinin bulunması gerektiği kanısındayım.”

Evet, bu çalışma aslında bir “Ne yapmalı?” kitabı… Bu çağın devrimcilerinin Sovyetler Birliği deneyimine nasıl yaklaşması gerektiğinin incelendiği bölüm de, önceki bölümler de bir “tarih araştırması” değil; süregiden mücadelenin deneyim hanesine teorik (ve daha çok da politik) bir katkı sunma amacını taşıyor. Dahası, yazar, işçi sınıfının siyasi iktidarını kurmak için hangi araçlardan ve mücadele biçimlerinden yararlanmalıyız, sorusuna yanıt arıyor, örneğin İnternet’in sunduğu olanakları tartışıyor. “Yeni bir aydınlanma çağının haberciliğini yapan hareketlerin” ortaya çıkmasında İnternet’in rolünü özellikle vurguluyor, “İnsanlığın elindeki yeni olanaklar, üretim süreçlerinin toplumsal çıkarlar doğrultusunda örgütlenmesi ve halkın devlet yönetimine katılımı konularında, geçmiştekilere göre çok daha ileri hedeflerin belirlenmesini mümkün kılıyor,” diyor.

Kitabın son bölümünde, tüm bu tartışmalar Türkiye’deki devrim mücadelesiyle ilişkilendiriliyor. Türkiye solunun mücadele gündemlerinin ne olması gerektiğinin tartışıldığı bu bölümde, “Nasıl iktidar olunur?” sorusunu yanıtlamaya çalışıyor, yazar. Beğeniriz beğenmeyiz, doğru buluruz ya da eleştiririz; temel mesele bu değil. Temel mesele, yeni bir soru sormak, yeni bir yanıt vermek… Teorisyeniniz Devrimciydi, bunu yapmaya çalışıyor. Bu nedenle önemsenmeyi hak ediyor.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder