1 Nisan 2020 Çarşamba

21. yüzyılın sosyalizmi neden farklı olmak zorunda?

haberveriyorum.net yazıları

21 Mart 2010


Çünkü, değişmeyen tek şey değişim ve dünyamız gerçekten de çok değişti!

Ne yazık ki, şu “değişim” lafını, en bayat tezleri savunan yeni solculara kaptırmış durumdayız... Tıpkı “yeni” olanı temsil etme iddiası gibi... Şimdilik...

Bunları geri almak için, mücadele etmek zorundayız. “Bunları geri alma mücadelesi”nden söz etmiyorum; mücadelemiz aracılığıyla, bunları geri almalıyız. “Değişim” ve “yeni” dendiğinde akla bizim gelmemizi sağlayacak türden bir mücadele yürütmek zorundayız.

21. yüzyılın sosyalizmi, 20. yüzyılın sosyalizm deneyimlerinin çok ilerisine geçmek zorunda. Çünkü iktidara gelebilmek için de, sosyalizmi ayakta tutabilmek için de, daha gelişkin mücadele yöntemlerine gereksinim duyacağız.

20. yüzyılın sosyalizm deneyimlerini sahiplenmeye devam etmeliyiz elbette. Bu deneyimler, tıpkı 1871’in Paris Komünü gibi, insanların farklı bir düzen için mücadeleye girişebileceğini ve bu mücadele sayesinde somut kazanımlar elde edebileceğini somut olarak gösterdi. Dahası, sosyalist iktidarların neler yapıp neler yapmaması gerektiği konusunda da çok ciddi bir birikim yaratıldı. Her şeyi bir yana bırakalım: Bundan böyle, “sosyalist bir ülkede kapitalizme dönüş ihtimali var mıdır yok mudur” türü bir soru hiç sorulmayacak; bu ihtimalin, aradan 70 yıl geçse bile, canlı kalacağı peşinen kabul edilecek.

Ama bunlardan çok daha fazlası var...

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, 1922 yılında kurulduğunda, bu ülkenin sınırları içinde, “geri kalmış bir köylü toplumu” vardı... Hem Birinci Dünya Savaşı hem de 1917 Ekim Devrimi sonrasında yaşanan iç savaş, “sanayi” ve “işçi sınıfı” namına pek fazla bir şey bırakmamıştı. 1922 yılında, Sovyet komünistlerinin elinde, emperyalizmin kuşatması altındaki geri kalmış bir ülke, ihmal edilebilecek büyüklükteki bir işçi sınıfı ve eğitimsiz bir köylülük bulunuyordu. Emperyalist ülkelerin er ya da geç Sovyetler Birliği’ne saldıracağı kesindi. Bu koşullar altında, sosyalizmin nasıl ayakta tutulabileceği tartışması, kanlı tasfiyeleri de içeren şiddetli bir mücadelenin konusu oldu.

Her tarihsel dönem, kendi liderlerini de yaratır. Stalin, bu tür bir tarihsel dönemin lideriydi.

Bundan sonra gerçekleşecek olan hiçbir sosyalist devrim, Sovyetler Birliği deneyiminin aynı şekilde tekrarlanmasıyla sonuçlanamaz. Başka şeyler bir yana, çok farklı bir “liderlik” ya da “önderlik” anlayışına gereksinim duyulacaktır.

Birkaç örnek vereyim. İdam cezası, 20. yüzyılın ilk yarısında, dünyanın pek az ülkesinde kaldırılmış durumdaydı. (Aslında, bugün bile, en “demokratik” ülkelerden sayılan ABD de dahil olmak üzere çok sayıda ülkede uygulanıyor - Kaynak.) Ama 21. yüzyılın sosyalizminde idam cezasına yer olamaz. Böylesi bir cezanın olmaması, “devrim muhalifleri”yle mücadelenin biçiminin şu ya da bu ölçüde değişmesini de zorunlu kılar. Diğer yandan, İnternet’in bulunduğu 21. yüzyılda, muhalif yayınları sansürlemek, fotoğraflardan insan silmek türü önlemler de, pek fazla işe yaramayacaktır.

Yine 20. yüzyılda, yönetsel faaliyetlerin “şeffaf” olmasını sağlamak, pratik nedenlerle, çok zordu. Bugünse, (emperyalist kuşatma altında ne yazık ki sürecek olan “ulusal güvenlik” engeli dışında) her tür yönetsel faaliyet hakkındaki bilgilerin (ve bu arada yöneticilerin gelirleri ve harcamaları türünden bilgilerin) herkesle paylaşılması mümkün. Bu, sosyalizm için, çok büyük bir olanak aynı zamanda. “Bürokratik yozlaşma” denen şeyle mücadelenin en iyi araçlarından biri, tüm yöneticilerin her açıdan şeffaf olmaya zorlanmasıdır...

Sözünü ettiğim olanak, henüz iktidarı alma mücadelesi yürütmekte olan sosyalistler açısından da büyük önem taşıyor. Örneğin, belediye başkanlığına aday olan sosyalistler, seçilmeleri durumunda, yürütecekleri her tür faaliyetin ve belediyenin alacağı her bir kuruş (örneğin, falanca yurttaşın su faturası ödemesi) ile harcayacağı her bir kuruşun hesabını İnternet aracılığıyla paylaşacaklarının propagandasını da yapabilir. Elbette, insanların çok büyük çoğunluğu, o hesapları incelemeye falan kalkışmaz... Ama incelemeye kalkışacak olanlar mutlaka çıkar ve denetimi herkese yaptırmak, rüşvetle satın alınmaları muhtemel olan “denetçi”lerden yararlanmaya göre çok daha ucuz ve güvenilir bir yoldur!

Bu arada, milletvekilliğine aday olan bir sosyalistin, örneğin Ufuk Uras’ın, halkın oyları sayesinde elde edebileceği bu koltuğu kişisel çıkarları için kullanmayacağını garanti etmek üzere, milletvekilliği sayesinde elde edeceği gelirin asgari ücretin iki katından (üç de olabilir!) fazla olan kısmını belirlenmiş kurumlara bağışlaması ve bunun belgelerini İnternet aracılığıyla paylaşması şartı da getirilebilir. Tabii ki, tüm gelir ve giderlerini İnternet aracılığıyla paylaşan bir kurum olmalı bu kurum!

Şimdilik nokta koyayım, henüz yalnızca ikincil önem taşıyan bazı örnekler vermiş olmama karşın... Bu tartışmayı izleyen yazılarda sürdürmek ve "daha ciddi" örnekler vermek üzere...


YORUMLAR

...
21 Mart 2010, yazan Ziyaretçi,
Yorum no: 2382

başlığın içeriğini doldurması anlamında devamını bekliyorum:)


**********

vah vah vah
21 Mart 2010, yazan Ziyaretçi,
Yorum no: 2384

yeni, degisik ve somut olanlar bunlar demek. komik. asgari ucretin iki kati (gerekirse uc!) vatandasin vicdaninda derin bir siziya yol acacak ve benim gibi garibanlari basimizdan eksik etme yarabbi naralari arasinda yepyeni bir sosyalizm yaratacaktir. stalin yerine gelecek sanal mtalin ise idam cezasi yerine uygulayacagi muebbet hapis cezalariyle habis muhaliflerini ham yapacak, boylece reel sosyalizm o sanli tarihini yeni cagda yeni bicimlerde surdurmus olmanin onuruyla dunya halklarinin umudu bilem olacaktir. bunlari fars olsun diye mi yaziyorsunuz, sahiden boyle dusunecek denli bos kafali misiniz, anlamadim. farmville falan oynayip denetlenen tarzda yeni siteler kurun siz. ciftligi kurar kurmaz kulaklari da kesin, kesmediklerinizi de gulaglara surun rahat edin.

stalin yolunda gidenlerden, yeni, degisik ve somut hicbirsey cikmayacaginin "yeni" bir belgesini kaleme aldiginiz icin tesekkurler.


**********

milletvekili maaşı meselesi
21 Mart 2010, yazan Erkin Özalp,
Yorum no: 2385

Yeterince açık yazamamışım anlaşılan: Son paragraflarda, sosyalizm döneminden değil, kapitalizm koşullarında mücadele yürütülen dönemden söz ediyordum...

**********

Üretmek, çalışmak,
21 Mart 2010, yazan Ziyaretçi,
Yorum no: 2386

Üretmek, çalışmak, örgütlenmek, hedefler koymak yerine SSCB, Küba gibi reel deneyimlerle kafayı kırmış, küfürbaz, en ''demokratik'' solcularımızın diyeceklerinden uzak kalmayı başarıp, zamanımızı ziyan eylemeden çalışmalarımızı yakın ve ''ilerdeki'' hedefler için de zenginleştirerek sürdürmeliyiz...

Bu anlamda yazınızı çok güncel buldum, Devamını ve şimdiden ortaya çıkan başlıkların zeniginleştirilmesini diliyorum.

Selamlar.

**********

2384
21 Mart 2010, yazan Ziyaretçi,
Yorum no: 2387

Büyük bir okuduğunu anlama problemi var herhalde. stalin mtalin tanımam burjuva kucağına liberal bir şekilde oturmanın verdiği rahatı bozmak istememen konusunda sana katılmıyor, bağcıya olan derdini anlayamıyorum. Stalin tarihin yarattığı bir kişidir. Çok mu zor anlamak? Suçlayıp toptan reddetmek yerine inceleyip ders çıkarmak çok zor geliyor onu anlıyorum. Kurulan çiftlikte kulağın var sayarak yaşa. Somut birşey çıkar çıkmaz ama durumdan rahatsızız kapitalizmden rahatsızız ve yolunu bulduğumuzda devirecez.

**********

Vah vahlamanın anlamı yok!
21 Mart 2010, yazan ulas_ulas,
Yorum no: 2388

Stalin’den yola çıkarak sosyalizm eleştirisi (hatta düşmanlığı) yapmak sadece bizdeki liberal cenaha mahsus bir şey değil kuşkusuz. Kimlikler ve özgürlükler üzerinden kapitalizme yedeklenmek ve bunu solculuk üzerinden yapmak tüm dünyada liberal demokratların benimsediği güvenli bir yol. Hem sistemden nemalanmak, hem de onun arızalarını gidererek ömrünü uzatmak da tarihsel olarak liberallere düştü, başa gelen çekilir.
Basınçla çalışan makinelerde safety valfeler vardır. Bu valfler, sistemde basınç yükseldiğinde otomatik olarak açılır ve sıkışan buharı dışarı atarak sistemin güvenli bir şekilde çalışmasını sağlarlar. Valfler olmazsa eğer bir patlama kaçınılmazdır. Liberal demokratların kapitalizmdeki işlevleri tam da budur.

Yukarıdaki yorumu yazan ve makalenin yazarına da, kendi sınırlarını değil ama bizim sınırlarımızı zorlayarak, boş kafalı diyen kişiden, agresif tavırlar yerine yazıyı eleştiren ama aynı zamanda alternatif bir açılım da koyan bir yazı beklerdik, boşa beklemişiz. O dolu kafasından dökülecek (seviyeli) incilerini de görmeyi pek isteriz doğrusu. İşte o zaman biz de ne dediğini (Stalin karşıtlığı dışında) anlar bir tartışma ortamı oluştururuz.

**********

Neden acaba?
24 Mart 2010, yazan k.a.,
Yorum no: 2438

Benim bildiğim kadarıyla sosyalizmin inşası, faşizmin yenilgisi, dünyanın üçte birinin sosyalist sistem haline gelmesi, bütün bu yeni, devrimci ve somut şeylerin hepsi Lenin ve Stalin'in yolundan gidenler tarafından gerçekleştirildi. Stalin "eleştirmenleri" ise "nedense" sosyalizme hiçbirşey katmadıkları gibi, daima köhnemiş burjuva ideolojisine, yeni, devrimci ve somut olan bütün kazanımların eski ve çürümüş kapitalist-emperyalist sistem tarafından yok edilmesine hizmet ettiler. Neden acaba?

**********

sorular
25 Mart 2010, yazan Ziyaretçi,
Yorum no: 2454

Merhaba;
Öncelikle yazıyı ilgiyle okudum. Zaten yazıda belirtildiği gibi bir giriş yazısı niteliğinde o yüzden yetersiz ya da eksik gibi eleştiriler için çok erken. Marksist değilim,platformizmi savunuyorum. Marksizmi savunan insanların yeni bir sosyalizm tartışması benim için elbette ilgi çekici.Şu anda bir tartışmaya girmektense anlatılanı doğru anlamak adına sorular sormayı tercih ediyorum. Yoksa çala kalem yapılan tartışmalar sensin benim kavgasından öteye geçemez diye düşünüyorum.

"Başka şeyler bir yana, çok farklı bir “liderlik” ya da “önderlik” anlayışına gereksinim duyulacaktır."
Nasıl bir anlayışa gereksinim duyulacaktır sonraki yazılarda açıklanacaktır mutlaka ama neden gereksinim duyulacaktır yani hangi koşullar değişti meselesine de değinilirse daha açıklayıcı olur diye düşünüyorum.

"Ama 21. yüzyılın sosyalizminde idam cezasına yer olamaz. Böylesi bir cezanın olmaması, “devrim muhalifleri”yle mücadelenin biçiminin şu ya da bu ölçüde değişmesini de zorunlu kılar."
İktidarda olan devrimci yapının dışında kalan devrimci grupların pozisyonu 21. yüzyılda 20. yüzyıldakinden farklı olacak mıdır? Sorusu da cevaplanmaya çalışılmalı bence.

**********

Devamını bekliyoruz.
25 Mart 2010, yazan Ziyaretçi,
Yorum no: 2469

Yazıda sayılanlar gerçekten işe yarayabilir somut ve basit (olumlu anlamda) örnekler, bunlara yenilerini de eklemenizi bekliyoruz. Kişisel olarak en ciddi sorunlardan birisi olarak gördüğüm küçük esnaf ve tüccar zihniyetiyle mücadele - yani bu zihniyeti tamamen ortadan kaldırıp, toplumsal bellekten silecek şekilde - konusunda da özel olarak somut örnekler hiç fena olmazdı mesela :)))


**********

2454 no'lu yoruma yanıt
27 Mart 2010, yazan Erkin Özalp,
Yorum no: 2498

“Yeni bir sosyalizm”i tartışmıyorum aslında... 21. yüzyılın sosyalizminin, bazı açılardan, 20. yüzyılın sosyalizminden farklı olmak zorunda olduğunu vurguluyor ve ne tür farkların olabileceğini/olması gerektiğini tartışmaya çalışıyorum...

Liderlik/önderlik anlayışı tartışmasını ikinci yazımda bir miktar daha açmış oldum.

Kanımca, “iktidarın dışındaki devrimci gruplarla ilişkiler” konusu, somut koşullarla biraz fazlaca ilgili...

Birinci (ve en iyi) ihtimal, iktidara bir şekilde gelmiş, ama henüz yeterince güçlü olmayan bir yapının, devrimi ilerletmek için, kendisinden daha ileri/devrimci/anarşizan tezleri savunan grupların varlığından yararlanmasıdır... Bu gruplarla ilişkilerinin zaman içinde değişmesini de hedefleyerek...

İkinci ihtimal, görünürde daha ileri/devrimci/anarşizan tezleri savunan grupların en azından bir bölümünün, gerici-emperyalist güçlerle işbirliğine yönelmesidir... Bu durumda bile, iktidarı alan yapı, eğer karşı-devrimci rol üstlenen gruplarla baş etmesini sağlayacak bir toplumsal güce ulaşma şansına sahipse, “ideolojik” mücadeleyi, “fiili tasfiye” girişimlerine tercih etmelidir. Çünkü her türden “zorla” tasfiye, iktidardaki partinin biraz daha fazla yıpranmasına yol açacaktır.

Üçüncü bir ihtimal, iktidarın alınmasından sonra, fiili emperyalist müdahalelerle karşılaşılmasıdır. Bu tür bir durumda, iç mücadelelerin “kurallara bağlı” kalması çok zordur...

Kuşkusuz, “iktidara bir şekilde gelmiş olan yapının sosyalist/komünist/devrimci vs. olduğu ne malum” türü tartışmalar da olacaktır, gerçek hayatta... Bence, bu tür tartışmalar, biçimsel bazı kurallar getirilerek aşılamaz. Bunun yerine, sosyalizmi/devrimi ilerletmenin doğru yollarını bulma çabasına odaklanmak daha verimli bir yaklaşımdır. Venezüella Komünist Partisi örneğini verebilirim...

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder