1 Temmuz 2009
Marx’ın “İşçilerin vatanı yoktur” sözünü olur olmaz hatırlatanlar, iki ana gruba ayrılabilir.
İlk grupta, bu sözün nerede ve neden kullanıldığını bilmeyenler (ya da hatırlamayanlar) bulunur. Onları da iki alt gruba ayırmak mümkün: Aslında iyi niyetli olup, yeterli öğrenme çabasını göstermedikleri için bu sözü bağlamından kopuk bir şekilde kullananlar ve Marx’ı okuyacak olsalar bile, onu bağlamından kopuk bir şekilde kullanmaya devam edecek olanlar...
İkinci ana grupta ise, Marx’ın bu sözü nerede ve neden kullandığını aslında gayet iyi bilmelerine karşın, onu işlerine geldiği gibi kullanmayı tercih edenler bulunur. Bunları alt gruplara ayırmak pek mümkün değil...
Bu söz hatırlatılarak, Marx’ın savunduğu iddia edilen şey, kabaca şöyle özetlenebilir: İşçilerin vatanı bulunmadığına göre, işçi sınıfının yürüteceği (ya da işçi sınıfı için/adına yürütülecek) mücadelenin de vatanı olmaz/olmamalı. İşçi sınıfının mücadelesi, başından sonuna, enternasyonal bir karakter taşımalı. Aynı anlama gelmek üzere, işçi sınıfı devrimcileri, ulusal ölçeğe (ve bu ölçekte yürütülen siyasal iktidar mücadelesine) ancak “ikincil” bir önem verebilir.
Yukarıdaki genel çerçeveyi bir kez benimsedikten sonra, artık AB’ci mi olursunuz, “dünya devrimi” olmadan elde edilen her tür kazanımı küçümseyecek bir ultra-enternasyonalist devrimci mi, yoksa yerel kültürlerin/farklılıkların korunması mücadelesinin militanı mı, orası size kalmış...
Marx’a dönelim... Ünlü söz, Komünist Parti Manifestosu’nda geçiyor. Ama öyle “durduk yere” değil. Başlı başına bir paragraf ya da bölüm başlığı olarak hiç değil!
Öncesindeki paragraf şu: “Komünistler ayrıca, vatan ve milliyeti kaldırmayı istemekle suçlandı.”
Marx, bu suçlamaya cevap olarak yazdığı paragrafının ilk cümlesinde, “İşçilerin vatanı yoktur” diyor. Ama sonra, şöyle devam ediyor:
“Sahip olmadıkları bir şeyi onlardan almak mümkün değildir. Proletarya öncelikle siyasal egemenliği ele geçirmek, kendisini ulusal sınıf konumuna yükseltmek, bizzat kendisini ulus olarak kurmak zorunda olduğu sürece, hiçbir şekilde burjuva anlamıyla olmamakla birlikte, henüz kendisi de ulusaldır.” [1]
İşte bu kadar açık! Proletarya, “öncelikle” ne yapacakmış? Siyasal egemenliği ele geçirecek, ve bu yolla kendisini “ulusal sınıf” konumuna yükseltecek, “bizzat kendisini ulus olarak kuracak”mış. Daha doğrusu, başlangıçta, bunları yapması zorunluymuş!
Tabii ki, Marx’a göre... Marx’ın görüşleri beğenilmeyebilir... Marksizm karşıtı da olunabilir... Ama Marx’ın söylediklerinin tam tersinin “Marksizm” diye sunulması, en hafif deyimle, ayıptır...
Marx’ın derdi basit: İşçi sınıfının ulusal ölçekteki birliğini sağlamak bile fazlasıyla zorken, uluslararası ölçekli bir birliğin kurulabileceği hayaline kapılmıyor. Aklı başında bir insan olarak, aslen vatanı bulunmayan işçi sınıfının, uluslararası ölçekte birleşebilmek için, öncelikle, ulusal ölçekte mücadele yürütmesinin zorunlu olduğunu görüyor.
Bu paragrafta bir “dil sürçmesi” olabilir mi? Neden olmasın? Belki de Marx, aslında bambaşka şeyler düşünüyordu...
O zaman, okumaya devam edelim:
“Yukarıda, işçi devriminin ilk adımının proletaryayı egemen sınıf konumuna yükseltmek, demokrasiyi mücadele ederek kazanmak olduğunu görmüştük.
Proletarya, siyasal egemenliğini, tüm sermayeyi burjuvaziden derece derece koparıp almak, tüm üretim aletlerini devletin, yani egemen sınıf olarak örgütlenmiş proletaryanın elinde merkezileştirmek ve üretici güçler kitlesini olabildiğince hızlı bir şekilde çoğaltmak için kullanacaktır.
...
Eğer proletarya burjuvaziye karşı mücadelesinde kendisini mecburen bir sınıf olarak birleştirirse, bir devrim yoluyla kendisini egemen sınıf haline getirirse ve egemen sınıf olarak eski üretim ilişkilerini zorla ortadan kaldırırsa, bu üretim ilişkileriyle birlikte sınıf karşıtlıklarının varoluş koşullarını, genel olarak sınıfları ve böylelikle bir sınıf olarak kendi egemenliğini de ortadan kaldırır.” [2]
Bu da Fransa’da Sınıf Mücadeleleri’nden:
“Sanayi proletaryası, ancak sanayi burjuvazisinin egemenliği altında, devrimini ulusal bir devrim düzeyine yükseltebilecek olan geniş bir ulusal varlık kazanır ve her biri kendi devrimci kurtuluşunun araçları haline gelen modern üretim araçlarını yaratır.” [3]
Kısacası, proletarya, öncelikle, kendi ülkesinde devrim yapmak, kendisini “ulusu temsil eden sınıf”, hatta “ulusun kendisi” haline getirmek zorunda. Tüm bunların milliyetçilikle bir ilgisinin bulunmadığı açık. Evet, tam bu noktada, Marx’ın da yaptığı gibi, hatırlatmak gerekiyor: “İşçilerin vatanı yoktur.” Ama, gerçek çıkarları tüm sınırların kaldırılacağı bir dünyanın yaratılmasında olan işçiler, bu hedefe ulaşabilmek için, öncelikle, ulusal ölçekte iktidara gelmek zorunda.
Bir yerden sonra, insan kuşkuya düşüyor, acaba bu kadar basit şeyleri yazmak okura hakaret sayılmaz mı, diye...
Ama “İşçilerin vatanı yoktur” sözü olur olmaz o kadar çok kullanılıyor ki, İnternet kayıtlarına (bir kez daha) geçirmekte yarar var herhalde...
Son olarak, Marx’ın görüşlerinin zaman içinde değişmediğini de vurgulayalım. 1871’deki Paris Komünü deneyimiyle ilgili çalışması olan Fransa’da İç Savaş’ta şunu vurguluyor:
“Ulusun birliği bozulmayacak, tam tersine Komün Anayasası aracılığıyla örgütlenecekti; kendisini ulusun birliğinin ete kemiğe bürünmüş biçimi gibi gösteren, ama aslında yalnızca, üzerindeki asalak bir ur olduğu ulustan bağımsız ve onun üzerinde olmak isteyen devlet iktidarının yok edilmesiyle, ulusun birliği bir gerçekliğe dönüşecekti.” [4]
Bir şey eklemeye gerek var mı?
Notlar:
[1] Karl Marx - Friedrich Engels, Komünist Parti Manifestosu, çev: Erkin Özalp, Yazılama Yayınevi, 5. Baskı, İstanbul, Kasım 2007, s. 28.
[2] a.g.y., s. 30.
[3] Karl Marx, Fransa’da Sınıf Mücadeleleri 1848-1850, çev: Erkin Özalp, Yazılama Yayınevi, İstanbul, Ocak 2009, s. 20.
[4] Almancası: “Die Einheit der Nation sollte nicht gebrochen, sondern im Gegenteil organisiert werden durch die Kommunalverfassung; sie sollte eine Wirklichkeit werden durch die Vernichtung jener Staatsmacht, welche sich für die Verkörperung dieser Einheit ausgab, aber unabhängig und überlegen sein wollte gegenüber der Nation, an deren Körper sie doch nur ein Schmarotzerauswuchs war.” (http://mlwerke.de/me/me17/me17_319.htm)
İngilizce çeviri bir miktar farklı olsa da, anlam pek değişmiyor: “The unity of the nation was not to be broken, but, on the contrary, to be organized by Communal Constitution, and to become a reality by the destruction of the state power which claimed to be the embodiment of that unity independent of, and superior to, the nation itself, from which it was but a parasitic excresence.” (http://www.marxists.org/archive/marx/works/1871/civil-war-france/ch05.htm)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder