(Mayıs 2009'da, haberveriyorum.net sitesinin ilk
YORUM yazılarından biri olarak yayımlandı.)
Yazılı olmayan bir kültür, ne kadar gelişebilir? Herhalde ancak, hiç yazmayan, danışmanlarının eline tutuşturdukları dışında belki de hiçbir şey okumayan, ama sürekli konuşan Recep Tayyip Erdoğan’ınki kadar...
Yazının bulunması, insanlık açısından, en büyük tarihsel sıçramalardan biri olmuştu. Bilginin kulaktan kulağa aktarılmasının ne kadar verimsiz ve riskli bir yol olduğunu herkes kendi deneyimleri sayesinde bilir.
Ama yazının bulunması, tüm insanları eşit ölçüde ileri çeken bir sıçrama olmadı. Çünkü okuma yazma bilenler, yalnızca, yazıyı bir iktidar aracı olarak kullanan yöneticiler ve onlar adına üretimde bulunan din adamları ile düşünürlerdi.
İnsanların okuma yazma öğrenmemesinin tek nedeni, yaygın eğitimin yokluğu ve az sayıdaki eğitim kurumundan yalnızca seçkinlerin çocuklarının yararlanabilmesi değildi. Köylerde yaşayanlar, bir yolunu bulup okumayı öğrenseler, bu sefer de okuyacak doğru dürüst bir şey bulamayacaktı.
Tam da bu nedenle, matbaa kullanımının yaygınlaşması, bir başka tarihsel sıçrama oldu. Matbaa sayesinde, insanlığın bilgi birikimine ulaşma ve bu birikime katkıda bulunma olanağı, geçmişle karşılaştırılamayacak ölçüde arttı. Matbaa olmasaydı, insanlık ne sanayi devrimini yaşayabilir, ne bilimsel ve teknolojik açıdan bugünkü düzeyine ulaşabilir, ne de son birkaç yüzyılın sanatsal üretimini gerçekleştirebilirdi. (Kimileri, “keşke bütün bunlar olmasaydı” diyor bugünlerde; keşke, birileri, onları bir haftalığına bile olsa, teknolojinin bütün nimetlerinden yoksun bir şekilde yaşatabilse!)
Kapitalizm öncesi dönemin seçkinlerinin matbaaya direnmesi doğaldı. Kapitalistler de, iktidara geldiklerinde, matbaanın egemen sınıflar açısından ne kadar tehlikeli olabileceğini hemen fark etti. Matbaa, sadece kapital büyütmeyi değil, “Das Kapital”in yaygınlaştırılmasını da mümkün kılıyordu. Bu nedenle, matbaacılık ile sansür, birlikte gelişti...
İnternet öncesi dönemde, belirli bir alanda gerçekten derinlikli bilgi sahibi olmanın tek yolu, sayıları hiç de çok olmayan büyük kütüphanelere gitmek ya da ilgili yayınları satın alabilecek kadar varlıklı olmaktı. Bu birikime katkıda bulunmak içinse, seçkin çevrelerden birine kabul edilmek, örneğin öğretim üyesi olabilmek gerekiyordu.
İşte bu döneme, kısaca, “karanlık çağ” diyebiliriz!
İnternet, insanlık tarihindeki bir başka sıçrama noktası olacak. Henüz yolun başındayız. Kapitalizm, İnternet’in barındırdığı olanakların pek çoğunu kullandırmamak için elinden geleni yapıyor. Örneğin, yaşadıkları dönemin ilerisinde olmaları beklenecek olan yazarların, aydınların ve bilimcilerin de katkılarıyla, çok sayıda yazılı çalışma, “telif haklarını koruma” adı altında, insanlığın erişimine kapalı tutuluyor.
Neyse ki, istedikleri her şeyi yapamıyorlar.
Bir paylaşım sitesini kapattırıyorlar, on tane yenisi kuruluyor. Bir paylaşım programını yasaklatıyorlar, onlarca yenisi geliştiriliyor. “Dersane” adlı ticarethanelerde verilen dersler artık bazı köylerde bile izlenebiliyor, çünkü bunların ses ya da video kayıtlarını İnternet aracılığıyla edinmek mümkün.
Microsoft, bazı ülkelerdeki İnternet kullanıcılarını, anlık mesajlaşma programı MSN’den mahrum bırakmış. Ne önemi var? Microsoft’a hak ettiği küfürleri savurur ve özgür yazılımcılar tarafından geliştirilmiş olan anlık mesajlaşma programlarını kullanırlar...
Tüm engellemelere karşın, bugün İnternet aracılığıyla herkesçe erişilebilen bilgi birikimi, bundan yüz yıl önce dünyanın bütün kütüphanelerinde bulunandan çok daha fazla. Ve bu birikime katkıda bulunmak için, İnternet’e bağlanmak yetiyor.
Ama gerçekten de, henüz yolun başındayız. İnternet’in sunduğu olanakların pek çoğu, ancak mücadele ederek ve hatta “yasak”ları çiğneyerek değerlendirilebiliyor. Kapitalist devletler, insanlığın bilgi birikimini herkesin erişimine ve katkılarına açmaya, eğitim kurumlarını bu amaç doğrultusunda dönüştürmeye değil, sürecin önünü kesmeye çalışıyor. Belirli bir gelir düzeyine ve yeterince boş zamana sahip olmayanlar, İnternet’ten de pek fazla yararlanamıyor. Dolayısıyla, şimdilik, tüm insanları eşit ölçüde ileri çeken bir dönüşümden söz edemeyiz.
Matbaa, kapitalizm sayesinde, insanlık tarihinde gerçek bir dönüşüm yaratabilmişti. İnternet, ancak kapitalizmin aşılması durumunda, insanlık tarihinde gerçek bir dönüşüm yaratabilir.
Örneğin, her tür kurumun her tür bilgisinin İnternet’e konması ve böylece bunların herkes tarafından denetlenebilir hale gelmesi, ancak kapitalizm aşılırsa mümkün. Asıl önemlisi, ancak eşitlikçi bir toplumda, insanlar geçimlerini sağlamak için bugünkünden daha az çalışabilir ve insanlığın ilerlemesine daha fazla katkıda bulunabilir.
Aslında, bugün bile yapılabilecekler var. Örneğin, devlet kurumları ve belediyeler, tüm gelir ve giderlerini, en küçük kalemlerine (bir yurttaşın yaptığı su faturası ödemesinden bir bilgisayar alımı için yapılan ödemeye) kadar, açıklamalı olarak yayımlamaya zorlanabilir. Böylece, kamu varlıklarının yağmalanması biraz olsun zorlaşır. Üniversitelerden, tüm derslerini video olarak kaydedip İnternet’e koymaları istenebilir. Devletin üniversitelerinde verilen derslerden herkesin yararlanmasını sağlama olanağı varken, bu olanağın kullanılmaması bir suç değildir de nedir?
Kapitalistler, feodalizme karşı mücadele ederken, başka şeylerin yanı sıra matbaadan da sonuna kadar yararlanmıştı. Bugün, kapitalizme karşı mücadele ederken, İnternet’ten de sonuna kadar yararlanmak gerekiyor. Aydınlık çağa geçişi hızlandırabilmek için!
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder